25 Şubat 2009 Çarşamba

all work and no play make jack a dull boy...

bu aralar 30 seconds to mars evremdeyim sanırım, the kill için çektikleri (aşağıda görebileceğiniz (umarım)) klipteki the shining (1980) atfı ile ilgimi doruk noktasına taşıdıkları için kendilerini tebrik etmek isterim. (bu bir nevi günün şarkısı ile günün videosu kombosu oldu)

bunu saymayız

20 Şubat 2009 Cuma

rutin

çalışma hayatım başladıktan sonra her şey çok rutin olmaya başladı, sabah kalk, biraz daha yat, tam kalk, ilaç iç, yüzünü yıka, sigara iç, giyin, evden çık, yolda bir sigara daha iç, işe gel, bir sigara daha iç (çok sigara içtiğimi farkettim), iş zaten daima rutin, sonra akşam eve dön aynı yoldan yürü, aynı alışverişi yap, aynı kişilerle konuş, aynı şeyi ye, aynı şeyi izle, aynı saatte yat... acaip sıkıcı geliyor, üstüme üstüme geliyor bazen hatta! bu aralar rutinlerimden kopmaya çalışıyorum elimden geldiğince. standart bir çalışanın rutini sabah aynı saatte evden çıkarak, aynı yolu yürüyerek, aynı vasıtaya binerek aynı yere gitmek şeklindedir ya, ben çıkış saatimi değiştiriyorum, en erken çıkışımla en geç çıkışım arasında bir saat var en azından, farklı yollardan yürüyorum, vasıtam tabanvay olduğundan o konuda pek bir değişiklik yapamıyorum, böylece rutinimden çıkmış, gerek normal gerek yaya trafiği yoğun olan bir bölgede oturduğum / çalıştığım için yeni, yepyeni insanlar görmüş, ufkumu genişletmiş oluyorum. (saçma değil mi?)

bu hafta da bitti ya, cuma olmuş bile, şaştım kaldım açıkçası...

günün şarkısı: aslı - dans etmeye ihtiyacım var (fizy) haftasonu moduna uygun, gıpır gıpır! aslı'ya hayranımdır (hasta?), neden olduğu aşikardır sanırım, keşke bir kaç yaş daha küçük olsaydı...

19 Şubat 2009 Perşembe

vivid entertainment

kadim bir dostum vardır, bir çok şeyi paylaşırız, benzeşiriz bazı yönlerden oldukça, bazı yönlerden hiç benzemeyiz falan. sık görüşürüm kendisiyle, bazen cuma-cumartesi gecesi çılgın eğlence seanslarında, bazen bir pazar öğleden sonrasında kahve içerken, bazen hafta içi yeme içme organizasyonlarında (iki kişilik oluyor bu organizasyonlar da başkasını bulamadığımızdan). geçen gün aradı beni yine "iş çıkışı n'apacaksın, gel içelim" şeklinde, ben de hiç bir arayanı kırmayan, her gel diyene koşarak giden kaşar insan modeli bir insan olduğumdan hayır demedim tabi, gittim. günlük standart iş hayatımda bulamadığım bir kafa denkliğine sahip olduğumuzdan keyif alıyorum genelde bu buluşmalardan, ama her seferinde sohbet bir şekilde hadi beni eleştirelim haline bürünüyor, sonunda eve dönerken kafam karışmış, hayatı sorgulayan, ben nerede yanlış yaptım? ve bundan sonra ne yapmalıyım? diye düşünerek, kafamı eğmiş, suratımı asmış bir şekilde eve dönmemle sonlanıyor gece, gün, öğlen, neyse işte. moralim bozuluyor ulan! ama yanlış anlaşılmasın, hoşnutum bu durumdan (mazoşist miyim neyim bilemeidm), arada bir egom parlatıldığı sürece (ki bunu da eksik etmiyor sağolsun) eleştirilmek iyi bir şey, gaz verir, dinç tutar yönlendirir. tabi tüm bu sürecin altında "ee abi, söz ne zaman, çocuk bekliyoruz" gibi üstüne gitmem yatıyor olabilir, intikam aldığından şüpheleniyorum...

hiç bir arayanı kırmayan, her gel diyene koşarak giden kaşar insan modeli olduğumdan, ki bu muhtemelen sosyal ilişkilerimin azlığından kaynaklanıyor diye düşünüyorum, plansız programsız "hadi" diyene "hadi ağbi" diyorum falan, dün akşam da bir diğer kadim dostumla yedim içtim. (şaka maka çalışma yeme içme şeklinde geçiyor hayatım) bir kaç aydır benim b.k yemelerim ve dengesizliklerim sebebiyle arkadaşlığımız biraz yara almıştı, sanırım o kısmı toparladık sonunda, barış sağlandı.

o değil de, çok saçma, genelde fantastik-macera tadında film gibi rüyalar görürüm. uzun uzun, konulu, anlatılası olurlar... deli yatarım, o yüzden yorganla garip bir ilişkim, güreş tutarız falan, ve sonunda malum bir tarafım açıkta kalır, sanırım sebebi budur. dün akşam da çok acaip bir rüya gördüm, kafadan istanbul-izmir-bursa-almanya-polonya vs. şeklindeki coğrafi dağılımdan fantastikliği anlaşılabilir, içeriği konusunda fazla detaya giremicem (özel istek olursa özel açıklama yaparım tabii), çok gerçekçiydi (amerikalılar vivid der ya, ondan (vivid de porno endüstrisinin en prestijli stüdyolarından biri gerçi, neyse girmeyelim oralara)), çok keyif vericiydi, ama sonunda uyandım, içim acıdı resmen. halen kendime gelemedim, bir iç burkulması, bir keyifsizlik, bir asabiyet, bir ne yapıyorum ben burada ya sorgusu.. en az bir kaç gün bu etki sürer gibime geliyor. buna denk bir şeyi son yaşadığımda (iki-üç sene önce) hayati kararlar almış, bir miktar hayatımı kaydırmış, sonra toparlamış, bambaşka bir boyuta geçmiş, en son şimdiki ben olmuştum, o kadar etkisi olur mu olmaz mı göreceğiz tabi... ama süperdi... ama uyandım ve bitti...

kafam karışık

günün şarkısı: queensrÿche - i don't believe in love (fizy) i don't believe in love, i never have, i never will! (bunu ben yazınca da komik oluyor şimdi, romantik sayılırım oysa..) geçen akşam bir barda konser dvd'sini izledik, birbuçuk saat boyunca grubun adını öğrenmeye çalıştık falan, mini macera.
günün filmi: c.r.a.z.y. - 2005 (imdb) film festivalinde izleme şansım olmuştu kendisini (o da bir başka mini macera olarak dönebilir buraya), normal insanların anormal yaşamları cümlesiyle öne çıkmak istemişler, öyle olsun. (uyuşturucu, eşcinsellik, ne ararsanzı var)

17 Şubat 2009 Salı

karlar düşer



sevgililer günü sonrasındaki ilk yazımı böyle bir resimle başlatmayı uygun gördüm... ışık ile grafiti başlığı başlıklı bir yazıda gördüm, devamında da hoş çalışmalar var.


sevgililer günü demişken, çiçekçiler nasıl kâr etmiştir (evet şapka koydum bu sefer sn. kirpi) kim bilir... bir de her taraf dolu, adım atacak, oturacak yer yoktu, e tabi cumartesiyle de çakışınca.


başka sitelerle uğraştığımdan kaç gündür bir türlü yazı yazma fırsatı bulamadım, tükendim, yoruldum falan... kusura kalma! dün akşam dokuzda çıktım işten, hem iş uzadı hem de kendi işlerimle oynaştım biraz falan, acaip bir soğuk hava, yağmurumsu bir yağış, kendimi eve attım kapandım yorganın altına dizi falan izledim. bir kaç bölüm izledikten sonra "ya bir sigara içeyim" dedim kendi kendime balkona çıktım ve aradan bir, hadi bilemedin iki saat geçmiş olmasına rağmen her taraf bembeyaz, lapa lapa kar yağıyor. öyle bir heyecanlandım ki telefona sarıldım annemi aradım, "bu saatte niye arıyor manyak kim bilir?" diyerek açtı telefonu eminim, "anneeeaa kar yağıyor annee! hehehe!" demek için sadece... çok seviyorum karı kışı, özellikle karı. içimdeki çocuk çıkıyor ortaya, aptal aptal seyrediyorum yağışı, oynaşıyorum kar taneleriyle... tabi sonra dondum içeri girdim. karı severim karı...
başka da ilginç birşey yok sanırım, şimdilik.

günün şarkısı: deep purple - hush (fizy) keyifli, eski, daha ne?!

günün sitesi: bildirgec.org - daha çok internet, teknoloji ve tasarım üzerine olan toplama bir blog, arada şahane şeyler çıkabiliyor, örneği aşağıda...

14 Şubat 2009 Cumartesi

bir kedim bile yok

işin melankolik kısmına girmeden önce:
sevgililer günü geldi ya, resmen rahatladım. ne o öyle her tarafta reklamlar, çiçekçiler, bankalardan mağazalardan bilmemnerelerden gelen kısa mesajlar, e-postalar, yok efendim "sevgililer gününe özel iki kristiyan diyor parfüm bir fiyatına", yok "harca 500 tl al sana aslında değeri 30tl olan, bizim sana 100tl değerinde diye kakaladığımız akşam yemeği...", girdiğim sitelerin çoğunda abuk subuk reklamlar. sözde krizdeyiz ama millet kafayı yemiş sevgililer günü diye, deliye her gün bayramsa sevgiliye de her gün sevgililer günü olmalıdır oysa, değilse sevgilinizi bir sallayın, yine olmadıysa değiştirin...

bir de klasik bir "sevgililer günü de ne canııım" deyip de malum günden iki gün önce terkedilince "yaa sevgililer gününü yalnız geçirmek istemiyoruuum" diye ağlayan, "sadece bir günlük bir sevgili istiyoruum" diye tehlikeli cümleler kuran kızlar da vardır. (erkekler daha bir sallamaz, umarsız, odun falan olur ya o açıdan kızlar genellemesine gittim) ya da aynı kızları sevgilileri sevgililer gününde sevgililer gününe yakışır bir şekilde gezdirip yedirip içirmediyse olay çıkartan sevgili kızlar vardır ki, tadından yenmez. (bir cümlede kaç kez sevgili diyebilirim diye bir zorladım, cevap dörtmüş)

sevgililer günü erkekler için cillop gibi bir gün olabilir, doğru değerlendirldiği takdirde. şöyle ki, tüm bu aşkım, cicim, hayatımların havalarda uçuştuğu, çiçekçilerin bayram, hediyelik eşya satanların delicesine kar yaptığı ve romantizmin havalarda uçuştu kalpli böcekli bu günde yalnız olan kızlar (aynı genellemeye yine gittim farkettiysen) ileri derecede savunmasız, hatta "en iyi savunma saldırmaktır" ilkesini dahi benimsemiş olabilirler. çapkın bir insan olmadığımdan teorimi ancak bu noktaya kadar geliştirebildim, daha fazlası için uykusuz alınız otisabi okuyunuz... teoride zehir gibi pratik dersen sallanmakta (mfö - ali desidero - muazzam bir parça tabi)

ben de hem bir cumartesi hem bir sevgililer günü olan şu güzel günde (yok hava berbat gerçi) web sitesi yapmakla kafayı bozdum, ama ne yapalım, daha iyi bir işim yoktu zaten... bir kedim bile yok, anlıyor musun?

insanlar panik yapmasın, "vay mal vay" demesin diye bazen çok takıldığım şeylere "ahaha, öyle mi, e o da olur tabi neden olmasın..." gibi cevaplar verip konu değiştiriyorum. herkes yapıyor bunu tabi de, geçen gün öğrendiğim bir şey bir acaip etti beni.. neyse!

içince saçmalamamak adına yeni bir yöntem geliştirdim, eğer kafayı bulmaya başladıysam gecenin kalanında da planım yoksa yanımdaki arkadaşıma (yalnızsam s.çmışım zaten, bırak saçmalayayım) pin kodumu değiştirtip telefonu kapatıyorum, ertesi gün yeni pin kodumu öğreniyorum. henüz uygulama fırsatım olmadı ama plan olarak su sızdırmaz görünüyor, ne dersiniz?

neyse, yeter bu kadar, sevgi pıtırcıkları.

günün şarkısı: change of plans - nazi song (sitelerinden mp3 olarak indirebilirsiniz) amatör ve yerli bir grup olan change of plans'in sevdiğim bir parçası işte...

13 Şubat 2009 Cuma

sitem

kişisel sitemi yapmaya başladım sonunda, tasarımı bilmemnesi... buraya yazıyorum ki "amaaan salla yao" demeyeyim sonradan. tabi burda yayınlamam adresini, kim olduğumu yazmak istemiyorum burda... bir arkadaşımın sözü vardı bir seneyi aşkın süredir, "tamam sana tasarım yapcam söz" demişti de, olmadı bir türlü (sitem oldu bu da, kelime oyunu). herkesin işi ayrı tabi...

ara yazı oldu bu, bunu saymayız!

12 Şubat 2009 Perşembe

happy together

şu facebook'ta msn'de sevgilisiyle fotoğrafını koyanlara ağır kıl oluyorum! "hırsından çatlasın düşmanlar, şimdi benimde bir sevgilim var" dercesine... (yasemin kumral - bim bam bom) olan var olmayan var arkadaşım, ayıptır yazıktır günahtır... gerçi bir yandan iyi de, yurdum çapkını (abazası mı desem?) boşuna enerji sarfetmemiş, daha yaratıcı teknikler geliştirmek için vakit bulmuş olur, neden olmasın? ben ancak yakın arkadaşlarımla resmimi koyabiliyorum, onlar da erkek, bu sefer adım eşcinsele çıkacak diye korkuyorum içten içe azıcık.. gün gelecek ben de sevgilimle fotoğrafımı koyucam hulen!!

bana maskülen şekillerde hitap eden kızlardan gelişine soğuyor, yer yer tiksiniyorum. bu basit bir abi veya lan ile başlar çeşitli softcore küfürlere kadar gider (benimle konuşurken hardcore küfreden kızla işim olmaz zaten, ne o öyle?!). ben de kızların yanında küfür etmemeye, argo konuşmamaya özen gösteririm, eski bir sevgilim "hakkat ben senin hiç küfrettiğini duymadım, s.ktir dediğimde utandım hatta" gibi bir şeyler demişti hatta.. oysa hemcinsim arkadaşlarım bilir ne derece bir hayvan olduğumu... hele o askerlik var ya! hmn...

hapşırmaya başladığımda böyle sekiz-on-onbeş-yirmi kez hapşırırım arka arkaya (üstteki paragrafı yazarken oldu da), ve öyle polat alemdar gibi (evet kurtlar vadisi izlediğim bir dönem oldu, ama o ayrı bir mevzu, gönüllü değil yani) üst üste değil, aralarda bir kaç dakika mola vererekten hapşırıyorum, tam kriz hali! çevremdekiler bir "nölıyor len?" diye bakıyor alışkın değilse... sınav veya başka özel durumlarda olduğunda tadından yenmiyor tam anlamıyla!

bugün durup dururken eski arabesk günlerimi yad edercesine ibrahim tatlıses'ten yıkılmışım ben (fizy) adlı şarkıyı mırıldanmaya başladım, aradım taradım buldum şarkıyı üç-beş kez dinledim rahatladım azıcık. çok severdim iboyu eskiden çok, konserine dahi gittim! dertler derya olmuş, ben de bir sandal... (hell yeah!)

günün sitesi: ff0000.com (#ff0000 kırmızı'nın kodudur html alemlerinde bu arada) başka bir şey araştırırken bugün tesadüfen denk geldim, oyun gibi bir site... aslında bir interaktif ajanslar, tam interaktif bir site olmuş, diğer ziyaretçilerle değişik bir etkileşim imkanı sunmuşlar, çok hoşuma gitti... zaten ödül neyin almışlar, haketmişler!
günün sözü: uzat elini yalnızlık yalnız kalsın! yıkılmışım ben şarkısını ararken denk geldiğim videolardan birinde yazıyordu, çok etilendim, kahretsin!
günün birincil şarkısı: texas - summer son (fizy) dün yine mırıldanırken buldum kendimi bu şarkıyı, hemen öncesinde kokteylim.com'da summer sun diye bir kokteyl gördüğümle alakalı olabilir diye sanıyorum...
günün ikincil şarkısı: the turtles - happy together (fizy) onlarca (atıyorum) yorumu olan şahane bir şarkı, illa bir dizide filmde denk gelmişsinizdir zaten bir sürümüne... keyifli, sözleri de şahane. "no matter how they toss the dice it had to be, the only one for me is you..."
günün filmi: chun gwong cha sit (1997) ingilizcesi happy together, ordan çağrışım yaptı şimdi... arjantin'de yaşayan eşcinsel bir hong-konglu çift (ne tamlama oldu be). çok ilginç gelmişti izlediğimde (altı-yedi sene olmuş olmalı en azından), değişik bir şey arıyorsanız tavsiye edebilirim.

10 Şubat 2009 Salı

pictures of you

bugün bir yerde toplu sms / mms gönderimi yapan bir şirketin sunumuna tanık oldum. kendileri turkcell'in çözüm ortağıymış (sitelerine baktım öyleler gerçekten), beni asıl şaşırtan ve "haddi canım" dedirten şey ise belli profillere sahip telefon numaralarını kullanıma sunmaları (satmak demek istiyorum burada aslında, ama turkcell beni ezer falan şimdi, neme lazım). bir diğer deyişle "30 yaş üstü, istanbul'da ikamet eden, telefon faturası 100-150tl arası gelen (!)" gibi bir kitlenin telefon numaralarını edinebiliyorsunuz (belki numaraları vermiyorlardır ama kullandırtıyorlar en azından), ve bundan beş-on bin dolar düzeylerinde paralar alıyorlar... bilgisi olan araştırmak isteyen bu tarz yazılar yazan arkadaşlara (aklımda bir tane var) duyurulur.

bu hafta şimdiden yordu beni, dün ne kadar enerjik mutlu falandım oysa... why must I constantly be surrounded by frickin' idiots? demek istiyorum doctor evil gibi bazen. (videosunu da bulsam şahane olurdu burda şimdi, neyse)

beklenen an geldi ve ben facebook ile deneme amaçlı bir barış imzaladım.. şöyle bir diyalog gelişti bu sonuca ulaşana kadar:

bir dost (bd): dön evladım facebooka
mamut (m): diyosun
bd: ***ecem özledik zirzop
m: ben de valla
m: dönüyom be (bi süreliğine)
bir kaç dakika geçer
m: döndüm
bd: bikbik
m: vikvik
bd: vikvik
m: sardın başıma bu ***i yine ya
bd: ahaha
bd: olum sarma... insan ol... bizim de facebookumuz var
m: benim boş vaktim var
bd: ahaha
bd: süper bir açıklamaydı
işte öyle, bakalım nereye kadar...

jack black'in yer aldığı projeleri takip etmek gerek, çok ilginç şeyler çıkabiliyor, söylemedi demeyin. hem film anlamında hem müzikal anlamda, çok keyif veriyor bana bazen... her zaman değil tabi.

günün filmi: idiocracy (2006) (imdb) "ne olacak bu dünyanın hali?" sorusuna alternatif, komik, trajikomik bir cevap arayanlara...
günün şarkısı: the cure - pictures of you (fizy) cure'un nispeten az bilinen bir parçası, belki daha güzel bir parçası, bilemiyorum...

9 Şubat 2009 Pazartesi

tak

sevgililer gününe kadar hafif pembe bir renklendirme kullanmaya karar verdim, içimden geldi (var bu işte bi .bnelik de, hayırlısı...)

motor fuarı vardı haftasonu bir tane, gidemedim, ben marttaki motoshow'a giderim zaten, olayım oldu son bir kaç senedir. o değil de, özellikle motor fuarlarında göze acaip batan et pazarı durumu beni çok rahatsız ediyor... evet ilk bakışta "süper abi, mankenler yarı çıplak falan, mis, koş, durma!" gibi görünse de erkek milleti için, vıcık vıcık, falan filan. çirkin be! "ne biçim erkeksin ulan?!" ve "duyarlı erkeğim tribiyle puan toplamaya çalışıyor lavuk..." diyenler çıkacaktır, aldanmayınız, samimi görüşümdür...

grammy ödülleri açıklanmış, metallica da bir şeyler kazanmış, nesiyle kazandıysa o albüm anlamadım da ama... vardır bir bildikleri, ya da yoktur, olabilir her türlü. (link)

günün bir diğer şarkısı: anemi - tak (evet buna uygun bir fizy linki bulamadım, konser kaydı bulabildim o da çok fena, ama ek$i linki verebilirim) anemi bundan bir kaç sene önce t.a.k. (açılımı "ta a.k." (bu kadar açabildim, terbiyem el vermiyor burda şimdi böyle)) adlı parçasıyla alttan alttan ünlü olmuştu, "abi duydun mu izmir'de bi grup ta a.k. diye şarkı yapmışşş" deniyordu falan, şimdi albüm çıkartmışlar, diğer şarkılarını çok dinleyemedim ama bu bile başlı başına yetti bana şimdi... dumansız cigaranın, köpüksüz biranın, sensiz şu hayatın ta... bugün bir yirmi defa dinlemiş olabilirim ta... sevgiler! (tak lehçede (polonya dili) evet demek bu arada, gereksiz bilgi)

not: "kuzeyli dostlar"a bu yazı, hele şarkı... (tırnak ve parantezleri çok seviyorum)
kısa bir ikinci yazı işte bugüne, hedeflerim var!

kud yu pliz forvırd diz?

haftasonu yazamadım ama cumartesi sabah on ile pazar sabah beş arası dışardaydım, dört-beş farklı iş hallettim (eğlenmek dahil), gecenin sonlarına doğru ilginç bir zamanlamayla ilginç bir sürpriz yaşadım, "dünya küçük", "olacak şey var olmayacak şey var", "yok artık" şeklindeki bilimum düşünceyle kısa devre verdim (detay vermeyeyim şimdi), ancak kendime gelebildim diyebilirim. gece eve dönerken otobüse orta kapıdan binerek akbili elden ele gönderme yöntemini benimsemek durumunda kaldım (ki hiç sevmem bu olayı, sayın şöför öyle yönlendirdi), çevremdekilerin tamamı yabancı olduğundan o süper ingilizcemle "kud yu pliz forvırd diz?" (could you please forward this - şunu iletebilir misiniz lütfen) şeklinde bir iletişim kurdum, gülümsediler bana, dalga mı geçiyorlar hoşlarına mı gitti bilemedim... (bu arada ingilizcem süperdir, ironi yapmıyorum, narsist olduğumu düşünebilirsiniz, bazen evet..)

velhasıl güzel bir haftasonuydu, keyifliyim valla!

birmilyon.com diye bir siteye üyeyim, bilgi yarışması bilmemne falan, günlük olarak bir test gönderiyorlar, bir kaç haftadır günlük olarak cevaplıyorum ben de, bugün ilk kez onda on bildim, hayırlı bir gün ve hafta olacağa benziyor... (türk lirasından sıfırlar atılınca bunların da adı bir.com olmalıydı aslında, ama yememiştir tabi)

bugünün sabah uyanma şarkısı ac/dc - thunderstruck oldu, hayırlı oldu, bir enerjik etti beni sabah sabah... (fizy) ac/dc diyince geçenlerde izlediğim ufak bir stand-up videosu geldi aklıma, avustralya'da yaşayan türk stand-upçı, medarı iftiharımız ozzie: (fena değil kendisi, diğer videoları da keza, ingilizce tabi bu arada)




koldugmem.com, cumartesi bindiğim bir dolmuşun tabelasına sponsordu (heralde böyle tanımlanır?), sadece tabelaya özel müthiş bir hata olduğunu düşündüğüm "Erke?im ve özelim..." yazımının sitelerinde de mevcut olduğunu gördüm, yok artık!

yazının ortasında elektrik gitti geldi, neyse ki otomatik kaydetme özelliği var bu zirzopun...

suya sabuna dokunmayan bu yazıyı noktalarken, bir diğer yazıda görüşmek üzere.

günün şarkısı: joy division - love will tear us apart (fizy) kiminin hiç sevmediği bir vokal tarzı olsa da ben severim, şarkı başlı başına güzel zaten nasılsa..

7 Şubat 2009 Cumartesi

müzikal gibi

bugün işyerimdeki bilgisayarımı düzenledim. bu her ne kadar çok da önemli gibi görünmese de vaktmin en büyük bölümünü o aletin karşısında geçirdiğimden benim için büyük bir önem taşımaktaydı! çoğu geçici dosyayı masaüstünde tutan bir insan olarak zaman zaman o dosyaları siler, geri kalanları da desktop adlı bir klasörde toplarım (neden türkçe değil de ingilizce sorusuna verecek bir cevabım yok açıkçası). o klasör bugün 5gb boyutuna ulaştı, aklıma ilk kullandığım 512mb harddiske (sabit disk) sahip bilgisayar geldi, iç çektim bir... mp3'lerimin toplam boyutu ise 12gb olmuş, evdeki arşivime yaklaşmıştı.

mp3 demişken, ben arşivimin çoğunu bir listeye atıp ordan dinlerim genelde (bu alışkanlık mevsimsel gerçi, bazen tek tek seçer dinlerim, bazen albüm veya sanatçı seçerim, neyse), bazen bir şarkı denk geliyor, "bu ne beee? niye indirmişim ki ben bunu?! yıvranç!!" dedirtiyor, silemiyorum da "yazık o kadar bandwith yemişiz" diye, o şarkı aynı döngüye girmek üzere varlığını sürdürüyor... bazen sadece bir şarkısını sevdiğim bir grubun diğer tüm şarkıları için geçerli oluyor bu durum, işte o zaman çok üzülüyorum o grubun one hit wonder (tek şarkılık mucize uygun bir çeviridir sanırım) durumuna...

bazen acaip kırıcı bir insan olabiliyorum, normalde geride tuttuğum, sadece içimden geçirdiğim, hiç yüzeye vurmadığım şeyleri dile getirebiliyorum. "aptal bir insansın!" tadında (bu cümleyi hiç kurduğumu sanmıyorum, örnek niyetine), çeşitli söz sanatlarıyla süslenmiş, kötü şeyler işte... sonradan tekrar ele alınca düşününce "keşke demeseydim ya" ile "haketti, müstahak" arasında sendelerim saatlerce, bazen günlerce. özür dilemekle "amaaan boşver" arasında bir kararsızlık kaplar içimi (kararsız olduğum daha önce geçmişti sanırım), burkulurum biraz, üzülürüm hafif falan.... kafam çalışıyor, sivri dilliyim, günahım budur!

bugün bir ballı backwoods kokusu aldım, aklımdan çıkmıyor, en kısa zamanda alıp tüttürmeliyim..! (ciğerlerimi sevmiyorum sanırsam)

karaoke'ya gitmek istiyorum, bir grup arkadaşım da istiyor, bir organize olabilirsek şayet... "ne söylerim?" diye düşünüyorum bazen, başlangıç olarak bir rus aksanı ile i wil survive (fizy) adlı standart karaoke şarkısını seslendirmem gerekiyor (evet aksan şart!), onun sonrasını bilemedim henüz... lenny kravitz'ten bir şarkı olabilir, red hot chili peppers kesinlikle ol(a)maz... evet ingilizce düşünüyorum, gerçi teoman'dan ne ekmek ne de su (fizy - acaip severim) da olabilir, veya vega'dan bir şeyler... bilemedim işte! (çok italik bi paragraf oldu bu da be!) karga sesli olduğumu düşünüyorum bu arada (bundan da emin değilim), hayırlısı diyelim...

söz sanatları içinde en sevdiğim mübalağadır, mübalağa bir sanattır. yerinde kullanılırsa...

eski bir iş arkadaşımla yeme içme faslımız oldu bugün, pek mutlu oldum, özlemişim keratayı!

günün birinci şarkısı: the coral - dreaming of you (fizy) bugünkü harikulade hava ile müthiş bir ikili oldu bu şarkı açıkçası... "i still need you, but i don't want you now." klibini ilk kez izledim ve hayal ettiğimden çok farklı tipler çıktı karşıma dürüst olmak gerekirse...
günün ikinci şarkısı: cream - sunshine of your love (fizy) ilkini hatırlamaya çalışırken bu geldi aklıma, yazılası varmış demek dedim... "i've been waiting so long to be where i'm going in the sunshine of your love." (daha iyi bir kaydını bulabilirsiniz tahminen, bendeki mp3 daha iyi yani en azından...)


ne müzikal bir yazı olmuş, karaoke mp3 günün şarkısı derken...

5 Şubat 2009 Perşembe

başlık yazmak zor iş bazen ya

!fistanbul'da gösterilen filmlerin bir kısmını indirip evde izleyeyim, mali yükten kurtulayım dedim ama çoğu filmi bulamadım, yastayım. paşa paşa gidicem sanırım... ya da bekleyip dvd'lerinin çıkmasını falan o zaman denerim şansımı, normal gösterime de girmez ki bunların çoğu. (bunu yazdım diye başım belaya girer mi ki? girer diyorsanız bire, girmez diyorsanız ikiye, bilemedim diyorsanız sıfıra basınız)

christina ricci çok cici bir hatun bence, şeker, çıtıpıtı falan.. (dün birkaç yerde birden karşıma çıkınca kapıldım bu izlenime) (imdb)

geçen gece zaplama ritüelimdeyken (bunu çok yapmaya başladım sanırım son dönemde) family guy'ın star wars IV uyarlaması bir bölümüyle karşılaştım, müthiş bir zevk aldım bir star wars'çu olarak, aradaki geyikler de güzel ve tadındaydı. şimdi araştırdım, bölüm blue harvest adını taşımaktaymış, altıncı sezonunun ilk bölümüymüş, ikisinden birini dahi seviyorsanız mutlaka izlemelisiniz. darth vader rolü stewie'ye birebir oturmuş. (aşağıda bir önizleme de sundum inanmazsanız diye (üzgünüm ama ingilizce))




bugün de aerosmith - janie's got a gun mırıldanarak uyandım, hayırdır inşallah... (fizy)

milliyet gibi içeriği dolup taşan sitelerin daha ben yarıya ulaşmadan kendini yenilemesine kıl oluyorum acaip!

görselini değiştireyim biraz diyorum buraların, bir de başka bir blog daha açayım diyorum, yakın, çok yakın...

günün şarkısı: pink floyd - hey you (fizy) "together we stand, divided we fall." yorumsuz
günün yorumu: "Yüzünü saklayan gizemli iyiliksever isteyene para dağıttı" (kaynak) "ABD’nin New York kentinde, adını açıklamayan ve yüzünü örten bir kişi, 2 gün boyunca isteyenlere para dağıttı. ... Bill’den para almak için sırada bekleyenler, sorunlarını bir kamera ve mikrofonla kuyrukta dolaşan kişiye anlatmak zorunda. " şuraya yazıyorum ki bu bir michael moore projesidir, yakında en iyi belgesel oscarını falan alırken görebilirsiniz... (en iyi ihtimalle seneye tabi)
"Stratfor'dan Türkiye yorumu!" (kaynak) "ABD'de yayımlanan istihbarat ve ekonomi dergisi Stratfor'dan ilginç Türkiye yorumları. ... yazıda, Başbakan Erdoğan'ın 'Türk siyasi yelpazesinin merkezini' temsil ettiği belirtildi." işte buna yorum yapamicam, yorumlar burda biter, kelimeler kifayetsiz kalır...
burayı okuyanların büyük bir kısmını oluşturan, hayatın nabzını tutmak adı altında 'yemekteyiz' programını izleyen ve akabinde topluluk olarak değerlendirmeyi seven pek sevgili tolga'nın özel isteği üzerine...

3 Şubat 2009 Salı

son bira

o son birayı içmeyecektim, hadi son iki birayı, son üç..? akşam bir arkadaşla yemek-içmek üzere dışarı çıktık laf lafı açtı falan derken sonunda bu sabah koşarak işe gelmek durumunda kaldım geç kalana "günün uşağı" görevi verildiğinden. tam olarak ayılmam akşam saatlerine denk geldi, tüm gün tam bir aptal gibi bakıp durdum ekrana, en istenmeyecek türden sorunlar da bugün çıktı elbette ki, daha uygun bir zamanlama olabilir miydi ki? çılgın gaz veren bir konuşma oldu, sonuçları göreceğiz, hayırlısıyla diyelim...

tanıdığım bir grup insan (direk arkadaşım diyemicem, o kadar da samimi değilim) her içtiklerinde ekstradan bir bira alırlar, işte o asla içilmeyecek olan son biradır, kimseye dokundurtmazlar, mundar ederler güzelim birayı...

farkettim ki adım alemciye çıkmış, yeni farketmedim bunu tabi, rol gereği öyle diyorum, yoksa yıllaaardır olan bir izlenim bu (gerçek demiyorum, izlenim!) çok mu geziyorum bilmiyorum, ama severim gece hayatını, gezmeyi, insan görmeyi, müziği, içmeyi, güzel yemeği falan, ama diğer yandan gayet sakin sakin evde oturup filmimi dizimi de izleyebilirim, aile ziyaretinden sıkılırım, ama arkadaşlarımla sohbet keyif aldığım bir olgudur, arada bir yerdeyim, uçlarda değilim diye düşünüyorum... bilemedim! (bu kelimeyi çok kullanıyorum, aslen ukela bir insanım, bilirim yani pek çok şeyi, boş ukela da değilim, dolu dolu ukelayım)

cinsel ayrımcılık kadınları etkilediği kadar erkekleri de etkiliyor bence, hele modernleşme çabasındaki kozmopolitan kaotik büyük şehirlerde, kıl oluyorum bazen... erkek erkeğe bir yere yemeğe gittiğinizde sizi kattan kata, masadan masaya sürerler pes ettirene veya kimsenin tenezzül etmediği bir köşeye oturtana kadar, bir bara girmeye çalıştığınızda çeşitli cambazlıklara girişirsiniz, ama giremezsiniz genelde (benim yüzümden değil, çevremdekiler yüzünden bu (gerçi bi kez beni parmağıyla işaret edip almamıştı adamlar, neysse)), oldu ki girdiniz dışarı çıktığınızda sizi geri almama olasılıkları vardır, "ağğbi şimdi içerdeydim ya yapma gözünü seveyim, kız arkadaşım içerde" falan dersiniz (blöf de olabilir bu bak), "gelsin kız alsın seni o zaman" derler, iş
çıkartırlar işte, bir tatsızlık, bir keyifsizlik... sonuçta hedefine ulaşsan da ağzının içinde iğrenç bir tat, nahoş işte! ama yanınızda kız varsa her şey nasıl değişiyor, hele kız sayısı çoksa, hele çoooksa, kralsınızdır, en süper masa boşaltılır, oraya oturtulursunuz, ufak jestler eksik olmaz, çerez olsun içki ikramı olsun, bilimum... çirkin! sırf eğlence hayatı değil bu, işyerinden öğlen yemeğe çıktığımda bile yaşıyorum bunları, kızlarla gittiğimde ayrı bir ilgi alaka, çaylar şirketten durumları falan. hiç bir kıymetin yoktur aslında erkek birey olarak orada, amaç bellidir... kıl oluyorum kıl! bunun bir diğer versyonu da giyim kuşamla alakalı, onu başka zaman ele alırım.

bir insanı kişi yapan anekdotlarıdır diye düşünmekteyim.

son yıllardaki gözlemlerimi değerlendirince iki sonuca ulaştım:
  1. yakın arkadaş ile sevgili olunmaz, çünkü eninde sonunda ayrılık gelir, hem sevgili hem arkadaş kaybedilir, devasa bir boşluk oluşuverir insanın hayatında. "süpper anlaşıyoruz yaa, tencere kapak gibiyiz" diye başlar, sonunda en azından bir tarafa kapak olur bir güzel... "arkadaşlığımız devam etsin" denir, b.ku çıkar sonunda, birisi ya delirir ya depresyona girer ya birini bıçaklar falan, "mümkünse artık görüşmeyelim" denir en sonunda, boynu bükük insanlara dönüşülür...
  2. yakın bir arkadaşın yakın bir arkadaşı ile sevgili olunmaz, aradaki arkadaşa yazıktır kafadan. "beni sordu muu?", "ne dediii?" şeklinde başlar, "niye aramıyooo?", "yeni sevgilisi nasıl, benden güzel mii?" şeklinde devam eder, bela okuma ve "mümkünse görüşmeyelim"e kadar gidebilir. arkadaş hangi taraftan olacağını şaşırır, bir tarafa yakın olursa öbür taraf kıl olur, sohbetler körelir ("yeni bi hatunla tanıştım, süpper bişi" diyemezsin, ya öteki duyarsa..) arada kalan acı hırpalanır, kenarlardakiler de bir arkadaşını kaybedebilir, en azından eski havanın yakalanması zor olabilir, nahoş işler..

tabi bunlar kişilere göre değişir, ne kadar duygusal, kaşar vs. olduklarına bağlıdır (kimseye bir ithamım yok, peşinen söyleyeyim)

özür dilemek bir erdemse şayet, çok erdemliyim. ("özür dilediğim için özür dilerim" cümlesini kurmuşluğum da vardır)

günün şarkısı: tolga burkay - yanımda kal (fizy) bugün yerli olsun dedim, hatta na buradan salı gününü yerli günü ilan ediveriyorum! bir geceyarısı uyuyamıyorken e2, national geographic ve arada müzik kanalları şeklinde bir zaplama seansı sırasında denk geldim buna da, klibini çok sevdim, şarkı da fena değil gibi...
günün şarkısı 2: golatkin - bira (mp3) madem başlıkta bira geçiyor, madem yerli günü bugün, dinlediğim en başarılı amatör çalışmalardan biri diyebilirim bu şarkı için... sitelerinde diğer şarkıları da var, bilirdik bilmezdik de favorilerim arasındadır. (site) (bendeki versyonu farklı burdakinden (daha eski bir kayıt, ve daha güzel sanki), onu da paylaşabilirim isteyen olursa tabi)

2 Şubat 2009 Pazartesi

dear diary

son günlerdeki b.ktan ruh halim ile evden çıkmayışım arasında bir bağ olduğunu varsayarak dün kendimi dışarı attım tam anlamıyla, "kadıköy'e gideceğim ben" kararlılığıyla. yolda 3-4 kez fikir değiştirdim, "taksim'e mi gitsem yoksa ya?", "yok ben sigara alıp eve döneyim dizi izlerim...", "yahu git işte manyak mısın?!" monoloğu dahilinde, hatta duraktan dönüyordum nerdeyse de otobüs geldi, bir kararsızlık bir dengesizlik, bilen bilir en saf, en doğal halimdir bu.
kimseyle haberleşmeden çıktım dışarıya, yolda iki kişiye "kadıköy'e geçiyorum ilgilenirseniz" şeklinde kısa mesaj gönderdim sadece, bir tanesi gelemedi, diğeri "kız arkadaşımı göndereyim gelirim yanına" dedi, adamın metresiymişim gibi hissettim kendimi bir an için. velhasıl bir kaç saat boş gezme fırsatım oldu, hava hafif serin, tam sevdiğim cinsten, taktım mp3 çalarımı da, ayaklarım nereye götürürse gittim...
modadaki bankları çok severim, çay bahçelerini geçtikten hemen sonra, avrupa yakasını gören bankları. bazen giderim orada otururum, dinlediğim müziğin sesini hafif kısarım, dışardan da ses gelsin diye, çok sıkıntılıysam ağlarım falan (erkek adam ağlamaz!), iki sigara içerim, aşağıdaki insanları izlerim falan. sonra kalkar normal hayata dönerim, insanların olduğu, duygusuz, soğuk, kıl halime bürünürüm..
kadıköy'ü çok seviyorum, "kadıköy çocuğu" diye tanıttığım olur kendimi, moda'da oturmak, dondurma yemek, vafıl yemek, barlar sokağında zincir'e gidip barda oturmak, metal müzik eşliğinde (nispeten) ucuz biraları götürmek (zincir'e burun kıvıranı sevmem!), arka oda'da aromalı bira içmek, kahve içmek, iki lafın belini kırmak, müzikal ufku genişletmek, masal evi karin liman kahvesi, ilginç sohbetlere dalmak, icabında memleket kurtarmak, üç liraya tavuklu fasulyeli pilav yemek, liman'dan abuk subuk sticker kartpostal bilmemne almak "nasılsa ucuz ağbi, çok güzel söz ya, duvarıma ascam bunu" şeklinde, kadıköy'ü çok seviyorum.
saolsun metresi olduğum arkadaşım sonunda bir yerlerde katılabildi bana, içimin sıkıntısını aldı bir kaç saatlik bir sohbet, burdan el sallıyorum kendisine! (konuşmanın bir noktasında "yılan ol kankaa!" dememiş olsaydı daha mutlu olurdum aslında)

günün şarkısı 1: boston - more than a feeling (fizy) scrubs izlerken tanıştığım bir şarkı oldu bu da, "dizi izlemenin müzik kültürü üzerine etkisi" ayrı bir konu zaten.. 70lerden kalma yanılmıyorsam, dizideki kullanımı için de burdan

günün şarkısı 2: cheap trick - voices (fizy) bu da how i met your mother'dan, yine 70ler, yine burdan

günün şarkısı 3: luna - dear diary (fizy) buna yorum yapamıyorum, dün arkaoda'da duydum buldum paylaştım


bugün üç şarkı verdim, aralarında karar veremedim, günlere bölsem de olmaz dedim, kararsız bir insanım vesselam. tek güzel yanı da şarkılar oldu zaten yazının...