o son birayı içmeyecektim, hadi son iki birayı, son üç..? akşam bir arkadaşla yemek-içmek üzere dışarı çıktık laf lafı açtı falan derken sonunda bu sabah koşarak işe gelmek durumunda kaldım geç kalana "günün uşağı" görevi verildiğinden. tam olarak ayılmam akşam saatlerine denk geldi, tüm gün tam bir aptal gibi bakıp durdum ekrana, en istenmeyecek türden sorunlar da bugün çıktı elbette ki, daha uygun bir zamanlama olabilir miydi ki? çılgın gaz veren bir konuşma oldu, sonuçları göreceğiz, hayırlısıyla diyelim...
tanıdığım bir grup insan (direk arkadaşım diyemicem, o kadar da samimi değilim) her içtiklerinde ekstradan bir bira alırlar, işte o asla içilmeyecek olan son biradır, kimseye dokundurtmazlar, mundar ederler güzelim birayı...
farkettim ki adım alemciye çıkmış, yeni farketmedim bunu tabi, rol gereği öyle diyorum, yoksa yıllaaardır olan bir izlenim bu (gerçek demiyorum, izlenim!) çok mu geziyorum bilmiyorum, ama severim gece hayatını, gezmeyi, insan görmeyi, müziği, içmeyi, güzel yemeği falan, ama diğer yandan gayet sakin sakin evde oturup filmimi dizimi de izleyebilirim, aile ziyaretinden sıkılırım, ama arkadaşlarımla sohbet keyif aldığım bir olgudur, arada bir yerdeyim, uçlarda değilim diye düşünüyorum... bilemedim! (bu kelimeyi çok kullanıyorum, aslen ukela bir insanım, bilirim yani pek çok şeyi, boş ukela da değilim, dolu dolu ukelayım)
cinsel ayrımcılık kadınları etkilediği kadar erkekleri de etkiliyor bence, hele modernleşme çabasındaki kozmopolitan kaotik büyük şehirlerde, kıl oluyorum bazen... erkek erkeğe bir yere yemeğe gittiğinizde sizi kattan kata, masadan masaya sürerler pes ettirene veya kimsenin tenezzül etmediği bir köşeye oturtana kadar, bir bara girmeye çalıştığınızda çeşitli cambazlıklara girişirsiniz, ama giremezsiniz genelde (benim yüzümden değil, çevremdekiler yüzünden bu (gerçi bi kez beni parmağıyla işaret edip almamıştı adamlar, neysse)), oldu ki girdiniz dışarı çıktığınızda sizi geri almama olasılıkları vardır, "ağğbi şimdi içerdeydim ya yapma gözünü seveyim, kız arkadaşım içerde" falan dersiniz (blöf de olabilir bu bak), "gelsin kız alsın seni o zaman" derler, iş
çıkartırlar işte, bir tatsızlık, bir keyifsizlik... sonuçta hedefine ulaşsan da ağzının içinde iğrenç bir tat, nahoş işte! ama yanınızda kız varsa her şey nasıl değişiyor, hele kız sayısı çoksa, hele çoooksa, kralsınızdır, en süper masa boşaltılır, oraya oturtulursunuz, ufak jestler eksik olmaz, çerez olsun içki ikramı olsun, bilimum... çirkin! sırf eğlence hayatı değil bu, işyerinden öğlen yemeğe çıktığımda bile yaşıyorum bunları, kızlarla gittiğimde ayrı bir ilgi alaka,
çaylar şirketten durumları falan. hiç bir kıymetin yoktur aslında erkek birey olarak orada, amaç bellidir... kıl oluyorum kıl! bunun bir diğer versyonu da giyim kuşamla alakalı, onu başka zaman ele alırım.
bir insanı
kişi yapan
anekdotlarıdır diye düşünmekteyim.
son yıllardaki gözlemlerimi değerlendirince iki sonuca ulaştım:
- yakın arkadaş ile sevgili olunmaz, çünkü eninde sonunda ayrılık gelir, hem sevgili hem arkadaş kaybedilir, devasa bir boşluk oluşuverir insanın hayatında. "süpper anlaşıyoruz yaa, tencere kapak gibiyiz" diye başlar, sonunda en azından bir tarafa kapak olur bir güzel... "arkadaşlığımız devam etsin" denir, b.ku çıkar sonunda, birisi ya delirir ya depresyona girer ya birini bıçaklar falan, "mümkünse artık görüşmeyelim" denir en sonunda, boynu bükük insanlara dönüşülür...
- yakın bir arkadaşın yakın bir arkadaşı ile sevgili olunmaz, aradaki arkadaşa yazıktır kafadan. "beni sordu muu?", "ne dediii?" şeklinde başlar, "niye aramıyooo?", "yeni sevgilisi nasıl, benden güzel mii?" şeklinde devam eder, bela okuma ve "mümkünse görüşmeyelim"e kadar gidebilir. arkadaş hangi taraftan olacağını şaşırır, bir tarafa yakın olursa öbür taraf kıl olur, sohbetler körelir ("yeni bi hatunla tanıştım, süpper bişi" diyemezsin, ya öteki duyarsa..) arada kalan acı hırpalanır, kenarlardakiler de bir arkadaşını kaybedebilir, en azından eski havanın yakalanması zor olabilir, nahoş işler..
tabi bunlar kişilere göre değişir, ne kadar duygusal, kaşar vs. olduklarına bağlıdır (kimseye bir ithamım yok, peşinen söyleyeyim)
özür dilemek bir erdemse şayet, çok erdemliyim. ("özür dilediğim için özür dilerim" cümlesini kurmuşluğum da vardır)
günün şarkısı: tolga burkay - yanımda kal (
fizy) bugün yerli olsun dedim, hatta na buradan salı gününü yerli günü ilan ediveriyorum! bir geceyarısı uyuyamıyorken e2, national geographic ve arada müzik kanalları şeklinde bir zaplama seansı sırasında denk geldim buna da, klibini çok sevdim, şarkı da fena değil gibi...
günün şarkısı 2: golatkin - bira (
mp3) madem başlıkta bira geçiyor, madem yerli günü bugün, dinlediğim en başarılı amatör çalışmalardan biri diyebilirim bu şarkı için... sitelerinde diğer şarkıları da var,
bilirdik bilmezdik de favorilerim arasındadır. (
site) (bendeki versyonu farklı burdakinden (daha eski bir kayıt, ve daha güzel sanki), onu da paylaşabilirim isteyen olursa tabi)