31 Ocak 2009 Cumartesi

guy love!


hastayım bu ikiliye ya... (scrubs altıncı sezon altıncı bölüm, dizi on üzerinden on ise bu bölüm on üzerinden onbeş)

garip bir adamsın hakkaten..

üç saattir falan açık önümde bu pencere, yazıcam, aklımda olan bir şeyler var, ama bir türlü cümle oluşturamıyorum, paragrafa koşamıyorum... paragrafın ötesine geçemiyorum zaten tek bir bütünlükte. kafam dağınık, aynı konuda kalamıyorum, ordan oraya atlıyorum. belki kafamın kalabalıklığındandır, çarpıklığından, boşaltmaya çalışıyorum işte. kusuyorum kelimeleri (komik oldu bu). bu paragraf burda bitti mesela, sıradaki...

insanların dinlediği müziğin etkisine kapılması bilinen doğal bir durumdur (diye sanıyorum?), bende de var öyle bir durum, de benimkisi biraz daha zamana yayılmış şekilde.. şöyle yani, bir şarkı / grup / tarz dinlemeye başladığımda 3-5 gün ile 1-2 ay arası bir süre o şekilde devam ediyorum, o dönem hep o dinlediklerimin etkisinde geçer, melankolik, şen, bunalım vb ruh hallerine bürünürüm... "ağbi çok sıkkın canım şu aralar" dediğimde bir arkadaşım "ulan yine x dinliyorsun değil mi bu aralar hep?" şeklinde cevap vermişti (x'i ifşa etmeyeyim şimdi, içimden gelmedi), öyle bir durum işte.. farklı bir şeyler dinlemeye başlamalıyım, zaten bir süredir yeni bir şey keşfetmiyorum. müzik keşfetmek bir hobimdir, bulduğum şeyleri ona buna "abi y diye bir grup keşfettim, bak linki de bu, aha dinle, seveceksindir" diyerek yollarım, bazen severler, bazen sevmezler, ama sonuçta keyiflidir, birilerinin hayatında iz bırakma imkanı sağlar, ego tatmin eder falan.

gereksiz takıntılarım, takıldığım noktalar, şeyler, kişiler, objeler vardır hayatta. "kırmızıda geçmem hacı"dan başlar, "bana z dedi, nasıl der ya?" (burda z son derece masum, alakasız bir şey olabilir, olm'dan tut da en basit kız küfrüne kadar..), (2 sene önce tanışılmış bir daha da görülmemiş bir kız hakkında) "ağbi ne kızdı yaa, unutamıyorum", eski sevgililer sevdicekler aşklar falan diye sürer gider (son kısım hakkında bir ara daha uzun bir yazı yazarım diye düşünüyorum, fazla detaya girmek istemiyorum burda şimdi). elmayla armutu eş tutuyorum gibi oldu biraz, olsun. sonuçta aklımdan geçenleri biriyle paylaştığımda o kişiyle olan samimiyetim doğrultusunda "olm mal mısın?" ile "garip bir adamsın hakkaten..." arası bir tepki alıyorum, bazıları çok mantıklıyken bazıları hakkaten bana bile saçma geliyor, ama mantıkla duygular her zaman örtüşmüyor, hatta bol bol çelişiyor...

arada geçen bir saatte de bu kadar yazabildim ancak, yok olmayacak, yeter!

günün şarkısı: the powerless - nobody cares (mp3) geçen gün bahsettiğim thesixtyone.com sayesinde keşfettiğim bir grup/şarkı, hoştur.. bu arada grubun sitelerinden başka şarkılarını da indirebilirsiniz. "we make music, not money" diyen bir grup olduklarından mp3lerini sitelerine koymuşlar, ekstradan sevdim bu huylarını da.
günün video-oyunu: youtube street fighter (link) evet evet, youtube'da hem video hem oyun, garip, ilginç bir şey olmuş, sadece "bunu da gördüm ya" dedirtmek için... videodaki butonlara tıklayarak (youtube'un video içine link özelliği sayesinde) video'dan video'ya geçerek adam dövmece.

30 Ocak 2009 Cuma

siyah noktalar

"bir pazar günü parktaydım, nemli bir banka uzandım.." tanıdık geldi mi? vega'nın poh poh perisi adlı şarkısı, bu sabah kendimi bunu mırıldanırken buldum, hem hoşuma gitti, çok şeker hoş bir şarkı, hem de garipsedim, vega'nın çok daha fazla sevdiğim ve dinlediğim onlarca (atıyor olabilirim) şarkısı dururken... hoş-garip, tatlı-ekşi gibi.

ister bir sabahlamanın sonucu olsun, ister sabahın köründe dışarı çıkmaktan olsun, o günün ilk saatlerinde dışarda olmayı çok seviyorum. çalışırken biraz zor oluyor tabi (hiç olmuyor değil), öğrenciyken daha sık yaşanan hoş bir duyguydu. hele ki sevilen birisi ile yapılan bir aktiviteyse (gerek arkadaş gerek sevdicek), eşsizdir, her zaman hatırlanan, hatırlanacak, zaman zaman yadedilecek bir yaşanmışlık halini alır. hiç uyumadığı iddia edilse de, bir şehrin uyanışına tanık olmak, önce sadece nöbetçi eczane ve taksi duraklarında insan varken yavaş yavaş fırınların, gazete bayilerinin, bakkaların canlandığını, sağlık manyağı (sapığı da denebilir) insanların yürüyüşe, çalışanların işe doğru yola çıktığı o zaman aralığı... duruma göre ya uyumamış olmanın, ya da daha karga b.kunu yemeden kalkmış olmanın getirdiği bir şapşallık, hafif bir eblehlik de vardır işin içinde, belki algıyı o çarpıtıyordur, parlatıyor, özel kılıyordur da aslında hiç bir olayı yoktur, bilemedim... bu aralar çok istiyorum öyle bir yaşanmışlığı yaşanmışlıklarıma katmayı (yaşanmışlıkla bozdum sanırım gece gece). tek başına pek amaçsız ve salakça oluyor, hele bu mevsimde... "abi bu duyguyu hissetmek istedim, ama ayaklarımı hissedemiyorum, dondular galiba?" birilerini alakasız yere "hadi salı sabahı 5te buluşalım boğazda.." veya "hadi cuma akşamı sabahlayalım, çılgınn!" demeyi düşünmek bile bir ahmakça geldi şimdi. ansızın gelişmesi gerekiyor gibi geldi, bilemedin önceki akşam? hey gidi günler...

en sevdiğim uzuvlardan biri olan burnumda, ki hakkat pek güzeldir, valla bak, siyah noktalar var, onlardan kurtulmanın bir yolunu arıyorum, tabi metroseksüel ile homoseksüel arasındaki çizgiyi aşmayacak bir şekilde... "ahaha top musun olm? siyah nokta dedi yaaa... ağda da lazım mı? hohoho" tadındaki salak esprilerden kaçının lütfen! ("biliyordum!" da pek zekice değil.)

böyle "sattın beni adi kadın / herif" dedirtecek, ancak karşı taraftakinin aslında haklı gerekçelere sahip olduğu durumlardan nefret ediyorum... her türlü planım suya düşüyor bu sebeple. böyle heyecanla ya da hüzünle paylaşacak bir şeylerim vardır falan. "param yok", "vaktim yok", "zor o saatte", "sevgilimle buluşcam", "kılım sana" vb. mamut efendi evde otursun sonra, en kibar tabiriyle "içinde patlamış" şekilde. sonra mantıken hak versem de duygusal bağlamda kırılmış, içten içe kıl olmuş oluyorum bir kere, bir süre hiç bir sosyal verim alınamıyor benden (o da ne demekse) çok sevdiğim birisi de olsa böyle bir "hiç sevmedi ki beni" hissiyatı kaplıyor içimi... öyle yani.

yasemin mori konserine gidecektim gitmedim, gidecek kimse yoktu, iş çıkışıyla arasına sıkıştırmayı düşündüğüm plan suya düşünce bir demoralize oldum zaten. (bkz: üst paragraf) işin kötüsü iki kişilik davetiyem vardı, boşa gitti.. neyse ki davetiyeyi ayarladığım kaynak "nasıldı konser" demedi, mahcup olmadım fazla. çok yaşıyorum bu durumu, bir yerlere davetiye buluyorum, isim yazdırıyorum sonra gidecek kimse çıkmıyor ben de bir başıma gitmiyorum, napıcam orda ağaç gibi? (sap demedim özellikle) o değil de çok üzülcem bu konsere gitmediğime gibi hissediyorum, neyse bir başka sefere belki kısmetse...

çook uzun zamandır beklediğim bir durum ansızın gelişti (çok derken öyle 5-10 sene de değil tabi) düşlediğim şeklinin aksi yönünde gelişecek gibi duruyor, bilemedim, kafam karıştı biraz baya sanki (yazdıklarıma anlam verebilene 10 puan, ben bile anlamadım okuyunca) düşlemek de ağır bir kelime olmuş, hayal dünyasında yaşadığım sanılacak şimdi..

günün şarkısı: lou reed - perfect day (fizy) trainspotting sayesinde akıllara kazınmış, şahane bir şarkı. (nokta!)
günün filmi: tron (1982) 80lerin başından bir bilimkurgu, izlenmeli, her geek en az üç kez izlemeli!
günün haberi: google earth yakalattı - isviçre polisi, bir süredir takip ettiği bir uyuşturucu çetesine ait hint keneviri tarlasını tesadüfen google earth'de buldu. (yahoyt) biz google earth'ü "bak aşkitom ben işe giderken buuuudan (r bilinçli düşürülmüştür burda) buuurya yürüyo, otbüse biniyom.." cümlesini görsel anlamda desteklemek için kullanırken adamlar neler yapıyor... el konulan 1.2 ton esrar da piyasayı sarsmıştır, fiyatlar tavan, arzlar taban yapmıştır, demedi demeyin..

dediler ki bir yazıyı içimden gelerek mi yoksa sadece yazmak için mi yazdığım çok belli oluyormuş, doğrudur, bazen zorluyorum biraz, affınıza sığınarak...

29 Ocak 2009 Perşembe

entel dantel

dün bişi yazmadım, ayıp ettim (kendime), ama iş çok yoğundu, taa 9da çıktım işten ve çok yorgundum falan filan...

iddaa oynamaya başladım yine, gerçi henüz "günde 1 tane 1 liralık kupon" şeklinde gidiyorum (ve henüz kazanamadım tabii ki), ama artmasından korkuyorum biraz... analitik bir yaklaşımda bulunuyorum, araştırıp kurcalıyorum falan saçma sapan... kumar değil bu (yersen)! bu alışkanlıkla annelerin aradığı ideal damat tiplemesi için son eksiğimi de tamamlamış oldum; içki, sigara, kumar, kadın vs. (kadın ne yaa?)

deep purple geliyormuş konser verecekmiş istanbul'da, turkcell kuruçeşme arena'da hem de, 20 temmuz'da hem de, hem de kendi sitelerinde açıklamışlar, heyecanlansam mı bilemedim.. biraz heyecanlandım sanırım! (linki)

bir diğer yandan !f istanbul var şubatta, dün bir programını geçirdim elime beğendiğim filmleri işaretledim falan, 14 tane gitmek istediğim film var... iddaa'dan tutturmaya başlasam iyi olacak sanırım, para lazım! (böyle bir kısa film vardı ama videosunu bulamadım, yoksa "günün videosu" diye eklerdim) para bulsam da zaman lazım, 11 günde 14 film nasıl olacak? öğrenciyken ne güzeldi, en kötü okul kırılır gidilirdi, şimdi "kültür izni" almak için mi uğraşıcam şirketten..? "sinemaya gideceğim, entelliğim kabardı, izin verin bana!"

google'ın "özelleştirilmiş ana sayfa" zımbırtısı olan iGoogle kullanır oldum son dönemde, iş yerinde çok kullanışlı oluyor gmail gtalk greader (bunu ben kısalttım) falan bir arada... bir köşeye de to-do list koydum, özel işlerimi not ediyorum unutmamak için. bir de aklıma yazacak bir şeyler gelince de atıyorum öyle kenara, şimdi baktım hakkında yazılacak üç maddem varmış, ilerleyen yazılarda kullanırım..

yasemin mori konserine gideceğim akşam, merak ediyorum nasıl sahnede, güzel mi falan.. göreceğiz, izlenimleri paylaşırım elbet...

patrona basılmadan bitireyim yazımı, kısa bir "yurttan haberler" tadında oldu bu seferlik.

günün sitesi: thesixtyone, yine müzikle ilgili bir site oldu ama... çeşitli tarzlarda özellikle amatör / yarı-amatör sanatçıları dinlemek, yüceltmek (bump yerine bunu seçtim) için hoş bir site, yeni şeyler keşfettirebiliyor... yücelttiğiniz şarkı başkaları tarafından da yüceltilirse puan kazanıyorsunuz (yüceltmek için de puan harcıyorsunuz tabi), oyun gibi biraz da. ilk sizin keşfedip yücelttiğiniz bir şarkı ana sayfaya falan gelince müthiş bir haz hissediyorsunuz, "ben bunun çocukluğunu bilirim be" şeklinde. müzik yapıyorsanız sanatçı olarak şarkılarınızı da paylaşabilirsiniz (ister sadece dinlemelik, ister indirmelik)
günün şarkısı: eels - fresh feeling (fizy) kötü havada keyifli bir şarkı

27 Ocak 2009 Salı

Vi Spelar Vad Vi Vill!!

bekarım ve yalnız yaşıyorum diye acıyolar bana biraz, özellikle iş arkadaşlarım, aslında fena olmuyor, kullanıyorum ben de bazen... hasta olduğumda "bir ihtiyacın var mı?", "sana çorba yaptım getirdim bak", "süpper mantı yaptım sana da getirdim, özlemişsindir" gibi durumlar oluyor, ofiste pasta masta alındığında artana konan insan ben oluyorum hep... işim geliyor bazen evet.

wham'ın solistinin george michael olduğunu bilmiyordum, yeni öğrendim, al sana bir gereksiz bilgi daha..

annem topladıkları gazete kuponlarıyla bir masal kitabı aldıklarını müjdeledi bana telefonda, birinci sınıf kağıtmış süpermiş falanmış. dedim "verin bi çocuğa, sevinsin yavrucak" diye, "deli misin beee! torunlarım için aldım ben onları!" dedi... (tek çocuk olduğum detayını da belirteyim) sustum, bir şey diyemedim, güldüm sonra biraz da, çaktırmadan... inan ki ağlamadım...

box seçeneği varken bir sigaranın softunu almayı anlamam, sevmem, kıl olurum inceden... "soft pakette sigara alana adam demem argadaşım! yımışahlar..." demedim, diyemedim, zamanında içtiğim bir sigaranın box seçeneği yoktu zira, o yüzden "seçenek meçenek" zırvaladım işte. o paketteki sigaralar azaldıkça böyle oturup kalkınca yamulur garip şekillere girer, mundar olur resmen, yazık günah! acırım o son sigaralara, önce içilenlere özendiklerini düşünürüm... (burda bir alpay erdem tarzı denedim)

günümüzde pek kullanılmayan bazı eski kelimeleri / deyimleri çok seviyorum, sıklıkla kullanıyorum, mundar etmek gibi, velhasıl, mamafih, fösüpanallah gibi...

günün sözü: "nothing worth having comes easy" - dr. bob kelso (türkçesi: "sahip olmaya değer hiç bir şey kolay gelmez")
günün online radyosu: bandit (dinlemek için) "Vi Spelar Vad Vi Vill!" diyen radyo ("istediğimizi çalıyoruz" demek istiyorlar) isveç'in metro fm'iymiş... severek dinler, severek tavsiye ederim.
günün şarkısı: culture club - do you really want to hurt me (fizy) sunduğum "günün radyosu"yla pek bi alakasız oldu gerçi... (tipleme de çok fena, ne de olsa 80ler)

bu arada dün "ıssız adam"ı seçtim günün filmi olarak, ayağa düştüğünden pek bir kıymeti olmadı tabi... "ohoo geçti o yau" diyen olabilir, pardon! bir de yazdığım bazı şeylerden alınanlar olabilir, sözüm meclisten dışarı burayı okuyorsanız şayet! tam dipnot oldu bu, okumak için ekrana yaklaştınız mı? mini mini bir kuş donmuştuuu.. neyse, cıvımadan.

26 Ocak 2009 Pazartesi

kırmızı sana çok yakışıyor

acaip hayalperest bir insanım (burda bazen deme ihtiyacı dahi dumuyorum). biraz scrubs'daki jd gibiyim, belki fazlasıyım... sözel olarak dile getirdiklerimin 3 katı falan geçer aklımdan bir diyalog sırasında, dalar giderim konuştuklarımın bir kısmını kaçırırım falan, hatta boş konuşurum üstüne biraz da. daldan dala atlarım. arka planda geçen serbest çağrışımlar sonucunda, tamamiyle mantıklı olsa da karşı tarafı bir "ne diyor bu ya, biz neden bahsediyorduk..?" şekinde bırakabiliyorum.. (aslında aradığım kelime hayalperest de değil sanırım, bilemedim, ben anlatayım adını sen koy.)
bilmiyorum bu konuda ne kadar farklıyım ama, ayrı hayal dünyalarım vardır, uyumadan önce içinde yaşayıp üzerine bir şeyler kattığım.. atıyorum 20 yıl sonra dostlar aileler çocuklar falan taklmak, geçen muhabbetler... tabi bunun sonucunda çok hayal kırıklığına uğruyorum, kendi kendimin düşmanıyım gibi bişi... neyse hepten "görüşmeyelim şekerim bununla bir daha" dedirtmeden..

saçını kırmızıya boyatan kızlara karşı ciddi bi zaafım var sanki... (doğal kızıldan bahsetmiyorum) bambaşka oluyorum, vakti zamanında öyle bir fotoğraf çektirmiş olması bile +5 puan veriyor, çok fena.. biraz da grunge'ımsı ise... neyse

torrent vasıtası ile indirdiğim şeyleri paylaşım oranım biri geçene kadar paylaşmaya devam ediyorum, topluluktan aldığımı geri veriyor olmanın rahatlığıyla uyuyorum geceleri...

şimdik bu kadar!

günün filmi: ıssız adam (2008) fazla bişi diyemicem, tek ricam gidin sinemada izleyin, yazıktır...
günün şarkısı: semiramis pekkan - bana yalan söylediler (fizy) ıssız adam sağolsun tozlu raflardan inen bir şarkı, kesinlikle süper olmuş!

viva la pazartesi sendromu

25 Ocak 2009 Pazar

sinem kobal ve ben

bu metropolde yalnız yaşayan bekar erkek tribinden acaip sıkılıyorum bazen. (bazen?) keyifli yanları var tabi, eve gelirsin bir bira açar playstation başına oturursun, karışanın olmaz dırdır edenin olmaz, kafana göre takılırsın orda burda, gecenin bi yarısı atlarsın şehirdışına çıkarsın falan (bir sonraki hedef ansızın uluslararası sürtmek), hesap soran olmaz... anneme hesap veriyorum gerçi hala bu yaşımda, ama tüm detayları vermeyebiliyorum tabi. mamafih (hastayım bu kelimeye), motivasyonu kalmıyor insanın, tüm hafta iple çektiğin haftasonu bir bilemedin iki kez (bünye kaldırmıyor artık ikinciyi pek) dışarı çıkıp saçmasapan sarhoş olup eve dönersin, öğlene doğru ev arkadaşlarının gürültüsüne uyanırsın (ev arkadaşlarımı arkadaştan saymıyorum, o yüzden yalnız yaşıyor sayıyorum kendimi), 3-5 dizi / film izlersin ekstradan, belki pazar akşamüstü bir dışarı çıkar bir kahve içersin "tüm haftasonu evde oturdum" dememek için, ama pek bir keyifsiz. bir müzeye gideyim ufkum genişlesin, tiyatroya gideyim entelliğim kabarsın, sinemaya gideyim içimdeki sinefil haz duysun, ya da sadece dolaşayım, bir kafede vakit geçireyim falan istesem de tek başna çekilmiyor bunlar, eküri de bulunmuyor öyle kolay kolay nedense artık.. millet ya ülke / şehir dışında, ya sevgilisiyle eşiyle (evet evlenmeye başladılar namıssızlar!), ya da alkolsüz çekilmiyor faan... belki mevsimdendir gerçi, o da bir olasılık tabi, bahar gelince karşılaştırmalı bir sonuca varabilirim belki..

patetik bir insanım bazen şu yazdıklarıma bakınca. ingilizcedeki pathetic kelimesinin karşılığı olarak kullandım patetik'i burda, gerçekte türkçede var mı bilmiyorum, bi "arkadaşım" olduğunu iddia etmişti, ona güveniyorum. tdk aradığım cevabı vermedi, şurdan bakın çok istiyorsanız. (güvenmiyormuşum aslında)

ingilizce yazayım bir ara diyorum, gerçi na-türk arkadaşım yok, en azından yakın sayılabilecek, ama olsun, şekil durur, don't you feel the same way? sonraki hedeflerim sırasıyla almanca, italyanca ve rusça yazmak!

tamamiyle alakasız olarak: sinem kobal neden hala liseli rollerinde oynuyor? 24-25 yaşına geldi, farketmediğimizi mi sanıyorlar anlamadım... öss'ye girdiği zamanlar "bizim üniversiteye gelsin burs verelim beyler!" kampanyası yaratılmıştı hatırlıyorum da. ne adamlarla okudum yahu... (ben de para verirdim gerçi, ne biçim adammışım yahu...)

srubs'da çalan şarkıların (ilk 5 sezon) toplandığı bir torrent buldum, indirdim, çok keyifli, tavsiye ederim! god bless mininova!

bugün pazar diye yazı yazmayacaktım, baya bir şeyler çıktı yine de, öyle olsun bakalım...

günün filmi: high fidelity (2000) sırf şarkıları bile yetebilecek bir film, ben çok keyif almıştım, bir süre "bir record store açmalıyım" hayali ile ortalıkta gezmeye sebebiyet verdiği bilinmektedir...
günün şarkısı: the beta band - dry the rain high fidelity soundtrackinde yer alan birbirinden güzel şarkıdan yalnızca biri
günün tv programı: "
var mısın yok musun?" şaka şaka... gerçi adriana lima varmış bugün galiba..?

24 Ocak 2009 Cumartesi

favori dizi karakterlerim (1)

tam bir dizi manyağı olaraktan, izlediğim xbin dizi içinde favori karakterlerimi çıkartmak istedim.. çok fazla olduğu için kategorilere ayırmayı seçtim. listeyi geliştiricem daha, o yüzden (1) dedim.

kendime yakın hissettiklerim:
Chandler Bing - Friends - Matthew Perry
Dr. John 'J.D.' Dorian - Scrubs - Zach Braff
Chuck Bartowski - Chuck - Zachary Levi
Ted Mosby - How I Met Your Mother - Josh Radnor
Dexter Morgan - Dexter - Michael C. Hall
evet sonuncusu seri katil, benim olmadığımı nereden biliyorsunuz? genel bir 'geeky'lik ortak paydası var galiba, ondan yakınız sanırım...

'hasta' olduklarım:
Sarah Walker - Chuck - Yvonne Strahovski
Dr. Elliot Reid - Scrubs - Sarah Chalke
hepsi sarışın bunların, ve hiç sarışın kız arkadaşım olmadı (hatırladığım kadarıyla), ilginç..

fantastik bulduklarım:
Barney Stinson - How I Met Your Mother - Neil Patrick Harris
Sheldon Cooper - The Big Bang Theory - Jim Parsons
Dr. Gregory House - House M.D. - Hugh Laurie
Hiro Nakamura - Heroes - Masi Oka
Dr. Perry Cox - Scrubs - John C. McGinley
her anlamda fantastik...

not: resim ekledim ilkin ama baya kayık çıktı, hepsinin linki var nasılsa.

süt sigara no!

iyi içen bir insandım her zaman, ama son dönemde yamulmaya başladım. akşam yemeğinden önce "ben kafayı buldum sanırım" dediğim, 12-1 arası bardan çıktığım pek görülen bir şey değildi oysa ki... karaciğerim bir şeyler anlatmaya çalışıyor olabilir, ya da yaşlandım, irdelemeliyim.

kahve ve sigaradan çok keyif alır oldum. tiryakilik bu olsa gerek... kahve sigara, çay sigara, içki sigara, yemek üstü sigara, yemek arası sigara, seks üstü sigara, günün ilk sigarası, günün son sigarası, işe geldim heleloy sigarası, bak bu son bırakıyorum sigarası, oh temiz hava sigarası, sınavlar bitti sigarası, gözlerim kapanıyor uyumamalıyım sigarası... liste uzayıp gidiyor, bir sütle iğrenç bir ikililer, süt sigara no!

facebook'u kapatmamın yegane kötü yanı doğum günlerini kaçırmam oldu sanırım, gerçi karşıyım öyle kolay olmasına doğum günü hatırlama olayının, ne anlamı kalır ki orda gözüne gözüne sokulduktan sonra..? o hatırlamak bile değil ki... hafızam zayıflamış ama, eskiden sayardım herkesin doğum gününü artık tıkanıyorum, dedim ya yaşlandım...

"hayal kırıklıklarım" diye bi yazı yazıcam, bir türlü toparlayamadım kafamdakileri, yakında, "soon..."

blogumu takip edenleri saklama yolunu seçtim, deşifre olmayalım, etmeyelim, yapmayalım.

beni sürekli eleştiren, bunu bazen yaptığı "espriler"le dile getiren arkadaşlarıma inceden kıl oluyordum, artık baya baya kıl olmaya başladım. "saçını kestir", "atıldın mı işten keh keh", "tembelsin", "çok hayırsızsın"... hayırsız olurum tabi, egomu okşadın mı hiç? ben de biliyorum eksiklerimi açıklarımı, saçıma başıma karışan bir annem de var, niye zorlayayım ki kendimi? (içimi %2 döktüm anca)

b.ktan bi yazı oldu bu ama olsun...

günün filmi: Romance & Cigarettes (2005) yukardaki sigara muhabbetine atfen, "işçi sınıfı müzikali" desem olur sanırım..
günün sitesi / uygulaması: last.fm müzik seviyorsanız, ufkunuzu genişletmeyi de isterseniz, ya da sadece radyo dinlemek istiyorsanız, her türlü.. türkçesi de var artık. (reklamcı mı olsam, yok kesin aç kalırım)

23 Ocak 2009 Cuma

dumkof!

(hava atar gibi olsun) yeni evimiz dubleks daire, ben de üst katta bir odada kalıyorum, ancak genel türk müteahhitliğinin üstün bir başarısı olarak üst kattaki kapıların yüksekliği 175cm falan, ben de muntazam olarak günde en az üç kez kafamı vuruyorum, özellikle o sabah ayılamamış mahmur halimle oturtuyorum demek daha yerinde olur, dumkof olmam an meselesidir... bir eblehlik hissetmeye başladım evet, 2+2=... bilemedim!

çılgın bir manzaramız varmış bu arada, eskiden "adalar'ı görüyoruz behey be!" diyordum da, yalova yarımadası çıktı bugün ortaya, ya da ben ayılamadan çıktım terasa... hava kapalı ama sissiz, ilginç bir kombinasyon olmuş.

gömlek ütülemek zor işmiş bir de, sabah sabah 40 saat uğraştım, 2 saat içinde ilk halinden beter olacağına dair iddiaya girerim! garip anam...

şimdilik bu kadar, toplantım mı ne varmış...

günün şarkısı: rolling stones - start me up (fizy) sabah sabah keyifli geldi...
günün sitesi: fizy demişken, şarkı dinlemek klip izlemek için güzelmiş, öyle dediler

22 Ocak 2009 Perşembe

bunu niye yazdım bilmiyorum

sabah sabah kısa kısa:

kilo alıp vermediğimi tişörtlerin dar gelip gelmemesinden anlıyorum, sanırım vermişim biraz (halay çeken tipler hayal edin burada). gerçi dün akşam yediğim iki menü henüz bana yağ olarak geri dönmemiş olabilir... kahrolasıca gnctrkcll ve yalnızlık kombinasyonu! iki menü yemek, sinemada bir koltuğu "buraya da montlarımızı koyarız keh keh" esprisimsiyle boş bırakmak zorunda kalıyorum... ("ulan yeme!" demek istedim kendime, ama olmuyor kii)

emo'ları daha iyi anlar oldum, saçım uzadı biraz arada gözümün üstüne düşüyor falan, dünyayı ekoseli desenli görünce insan duygusallaşıyormuş hakkat...

saçlarımı kontrol altına almak adına taktığım berenin tepesinde kuş tüyü olduğunu işe vardığımda fark ettim, kızılderili şefi gibi gezmişim. oturan mamut!

cep telefonumu evde unuttum! (bunu niye yazdım bilmiyorum (başlık olur bundan evet!))

günün şarkısı: yasemin mori - aslında bir konu var (youtube) henüz sözler üzerine yorum getiremeyecek olsam da müzik olarak sevdim..
günün sitesi: yahoyt teknoloji severseniz haberleri takip etmek için güzel bir türkçe site, fazla "resmi" olmaması da ayrı bir sevme sebebim.

21 Ocak 2009 Çarşamba

hayalimdeki iş yeri..

bunlar da çalışan... şarkıyı da çok severim ayrıca.

biz ayrı dünyaların insanıyız!

sabancı üniversitesinin mezunları için hazırladığı portalımsıyı inceledim bugün, ana sayfada bulunan, eski türk filminden kolajlarla destekli "Biz ayrı dünyaların insanıyız" - "Evet, ben SU mezunuyum" - "Hayır!! Nolamaz!!" şeklindeki banner kahkaha atmama sebep oldu.. bir kaç tane "kısa filmcik"ten oluşan banner takdirimi toplamıştır, yapanları takdir etmek isterim. (oh ne saadet...) ingilizcesini de yapsalarmış keşke, "we're people from different worlds..."

farklı dünyaların değil de farklı ülkelerin insanı olmak gibi bir şeyi sıklıkla yaşar oldum, pek canımı sıkar, hiç hoş değil... globalleşen dünyada yalnızlaşan ben.

yazacak bir sürü şey vardı aklımda unuttum inanır mısın... bir sonraki post'a artık...

günün sitesi: g2p.org aslında sadece google'da arama yapıyor, ama gelişmiş bir arama yapıyor, mp3 falan ararken işe yarayabiliyor..
günün sözü: yaşam cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır, %100 ölümcüldür! (bir bar duvarında okudum bunu, ayrı bir boyuttaymış yazan arkadaş sanırım)

20 Ocak 2009 Salı

İlt: Fwd: Fw: FW: Fwd: Ilet:: Re: ahaha çok komik




internette buldum da başlıktaki gibi bi konu ile mail kutunuza düşürmemek adına buraya yapıştırdım, ıvır zıvır paylaşımı.

19 Ocak 2009 Pazartesi

facebook'umu kapattım da geldim

bir facebook çılgınlığıdır gidiyor, ben de kaptırmışım kendimi, sürekli açık, sürekli güncelliyorum "belki bir mesaj atan, bir poke eden, bir bilmemne yapan vardır" diye, resmen internet köleliğinin önemli bir kısmı halini aldı... düşündüm ne yapıyorum başka bilgisayar başında diye, tatmin edici bir cevap veremedim kendime, bir diğer deyişle "internet = facebook" olmuş benim için. "get a life" özdeyişine uyarak deaktive ettim facebook hesabımı, hem gereksiz vaktimi yiyor, hem gereksiz işler yapıyorum kendimi kaptırarak, bulaşmamam gereken insanlara bulaşıyorum falan... bir diğer yandan teknoloji ile (ve tabi son noktası facebook ile) hayatımızı fazla ifşa ettiğimizi düşünmeye başladım, "aa sen de mi onunla arkadaşsın?", "bak şu şununla flört ediyor bak bak bak", "sarhoş olmuşsun geçenlerde resimlerini gördük" gibi diyaloglar oluşur, yeni birisiyle tanıştığımızda ilk facebook'una bakar, "eski sevgilisine koyun fırlatmış hayır gelmez bundan" der olduk... hiç hoş gelmiyor bu bana artık açıkçası... aldım tüm yetkimi senden facebook! (bakalım ne kadar dayanabilicem, bir noktada dönerim muhtemelen yine de, kafa izni şimdilik)

facebook'tansa bir blog açayım, ıvır zıvır yazayım dedim, 3-5-10 tane blogum var hali hazırda, ama hepsi tematik (linklerini veririm bir ara belki), böyle kafama göre içimden geldiği gibi zırvalayamıyorum hiç birinde... zaten 3-5 yakın arkadaşım, bir de tesadüfi düşenler dışında pek kimse görmez burayı, at koştururum gönlümce.

oluşan boş vaktimi doldurmak için kullandığım bir diğer yöntemse tv ve playstation oldu; artık "cnbc-e, e2 ve national geographic izler, radikal okur ve mozart dinlerim mirim" adamı olmama çeyrek kaldı, mozart mp3ü gerek. playstation'da da pes2009'a verdim kendimi manyak gibi, çok sevdili d. arkadaşımın (tam adını vermeyeyim ben yine, ifşa olmayalım) bir katkısı oldu özellikle, saçma sapan zamanlarda beni ps kafelerine sürüklemesiyle... bugün bir fotoğraf gönderdi zaten wallpaper mı yapsam kendime diye düşünüyorum, ama cinsel tercihimi yanlış tahmin ederler diye korkuyorum.

bir de "günün xxx'i" listesi eklicem her yazıma, bir nevi saatli maarif etkisi gösterir belki.

günün sitesi: mamutguncesi.blogspot.com (bi kendi reklamımızı yapalım önce)
günün müziği: the ting tings - shut up and let me go (facebook bu sözüm sana!)
günün özlüsözü: "Hep aynı şeyi yaparak farklı sonuçlar beklemek deliliktir" - Albert Einstein (bilge adam vesselam)