30 Ocak 2009 Cuma

siyah noktalar

"bir pazar günü parktaydım, nemli bir banka uzandım.." tanıdık geldi mi? vega'nın poh poh perisi adlı şarkısı, bu sabah kendimi bunu mırıldanırken buldum, hem hoşuma gitti, çok şeker hoş bir şarkı, hem de garipsedim, vega'nın çok daha fazla sevdiğim ve dinlediğim onlarca (atıyor olabilirim) şarkısı dururken... hoş-garip, tatlı-ekşi gibi.

ister bir sabahlamanın sonucu olsun, ister sabahın köründe dışarı çıkmaktan olsun, o günün ilk saatlerinde dışarda olmayı çok seviyorum. çalışırken biraz zor oluyor tabi (hiç olmuyor değil), öğrenciyken daha sık yaşanan hoş bir duyguydu. hele ki sevilen birisi ile yapılan bir aktiviteyse (gerek arkadaş gerek sevdicek), eşsizdir, her zaman hatırlanan, hatırlanacak, zaman zaman yadedilecek bir yaşanmışlık halini alır. hiç uyumadığı iddia edilse de, bir şehrin uyanışına tanık olmak, önce sadece nöbetçi eczane ve taksi duraklarında insan varken yavaş yavaş fırınların, gazete bayilerinin, bakkaların canlandığını, sağlık manyağı (sapığı da denebilir) insanların yürüyüşe, çalışanların işe doğru yola çıktığı o zaman aralığı... duruma göre ya uyumamış olmanın, ya da daha karga b.kunu yemeden kalkmış olmanın getirdiği bir şapşallık, hafif bir eblehlik de vardır işin içinde, belki algıyı o çarpıtıyordur, parlatıyor, özel kılıyordur da aslında hiç bir olayı yoktur, bilemedim... bu aralar çok istiyorum öyle bir yaşanmışlığı yaşanmışlıklarıma katmayı (yaşanmışlıkla bozdum sanırım gece gece). tek başına pek amaçsız ve salakça oluyor, hele bu mevsimde... "abi bu duyguyu hissetmek istedim, ama ayaklarımı hissedemiyorum, dondular galiba?" birilerini alakasız yere "hadi salı sabahı 5te buluşalım boğazda.." veya "hadi cuma akşamı sabahlayalım, çılgınn!" demeyi düşünmek bile bir ahmakça geldi şimdi. ansızın gelişmesi gerekiyor gibi geldi, bilemedin önceki akşam? hey gidi günler...

en sevdiğim uzuvlardan biri olan burnumda, ki hakkat pek güzeldir, valla bak, siyah noktalar var, onlardan kurtulmanın bir yolunu arıyorum, tabi metroseksüel ile homoseksüel arasındaki çizgiyi aşmayacak bir şekilde... "ahaha top musun olm? siyah nokta dedi yaaa... ağda da lazım mı? hohoho" tadındaki salak esprilerden kaçının lütfen! ("biliyordum!" da pek zekice değil.)

böyle "sattın beni adi kadın / herif" dedirtecek, ancak karşı taraftakinin aslında haklı gerekçelere sahip olduğu durumlardan nefret ediyorum... her türlü planım suya düşüyor bu sebeple. böyle heyecanla ya da hüzünle paylaşacak bir şeylerim vardır falan. "param yok", "vaktim yok", "zor o saatte", "sevgilimle buluşcam", "kılım sana" vb. mamut efendi evde otursun sonra, en kibar tabiriyle "içinde patlamış" şekilde. sonra mantıken hak versem de duygusal bağlamda kırılmış, içten içe kıl olmuş oluyorum bir kere, bir süre hiç bir sosyal verim alınamıyor benden (o da ne demekse) çok sevdiğim birisi de olsa böyle bir "hiç sevmedi ki beni" hissiyatı kaplıyor içimi... öyle yani.

yasemin mori konserine gidecektim gitmedim, gidecek kimse yoktu, iş çıkışıyla arasına sıkıştırmayı düşündüğüm plan suya düşünce bir demoralize oldum zaten. (bkz: üst paragraf) işin kötüsü iki kişilik davetiyem vardı, boşa gitti.. neyse ki davetiyeyi ayarladığım kaynak "nasıldı konser" demedi, mahcup olmadım fazla. çok yaşıyorum bu durumu, bir yerlere davetiye buluyorum, isim yazdırıyorum sonra gidecek kimse çıkmıyor ben de bir başıma gitmiyorum, napıcam orda ağaç gibi? (sap demedim özellikle) o değil de çok üzülcem bu konsere gitmediğime gibi hissediyorum, neyse bir başka sefere belki kısmetse...

çook uzun zamandır beklediğim bir durum ansızın gelişti (çok derken öyle 5-10 sene de değil tabi) düşlediğim şeklinin aksi yönünde gelişecek gibi duruyor, bilemedim, kafam karıştı biraz baya sanki (yazdıklarıma anlam verebilene 10 puan, ben bile anlamadım okuyunca) düşlemek de ağır bir kelime olmuş, hayal dünyasında yaşadığım sanılacak şimdi..

günün şarkısı: lou reed - perfect day (fizy) trainspotting sayesinde akıllara kazınmış, şahane bir şarkı. (nokta!)
günün filmi: tron (1982) 80lerin başından bir bilimkurgu, izlenmeli, her geek en az üç kez izlemeli!
günün haberi: google earth yakalattı - isviçre polisi, bir süredir takip ettiği bir uyuşturucu çetesine ait hint keneviri tarlasını tesadüfen google earth'de buldu. (yahoyt) biz google earth'ü "bak aşkitom ben işe giderken buuuudan (r bilinçli düşürülmüştür burda) buuurya yürüyo, otbüse biniyom.." cümlesini görsel anlamda desteklemek için kullanırken adamlar neler yapıyor... el konulan 1.2 ton esrar da piyasayı sarsmıştır, fiyatlar tavan, arzlar taban yapmıştır, demedi demeyin..

dediler ki bir yazıyı içimden gelerek mi yoksa sadece yazmak için mi yazdığım çok belli oluyormuş, doğrudur, bazen zorluyorum biraz, affınıza sığınarak...

2 yorum:

  1. herkesin kendi hayatı olduğunu anlamak zordur.. anlasan da kabul etmek ayrı zor.. o anda ayağına çekiç düşmüş bile olabilir.. o sinirle planı iptal eder. vb. vb. bununla beraber, iki plan yapmışken biri olmadı diye diğerini yapmamak da üzücü ve çok verimsiz.

    konserler tek başına hüzünlü olabilir ama tek başına hüzünlü oluyor diye konsere şuraya buraya gitmeyen de zor ikinci başı bulur.. vb..

    YanıtlaSil
  2. "yorum yazsa birileri" diye sesli düşündüm diye zırvalamayı seçtin değil mi?

    YanıtlaSil